Popüler Yayınlar

13 Mart 2016 Pazar

SINAV KAYGISI


alanya psikolog
Sınav Kaygısı nedir?Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır.
Sınav kaygısı neyle ilişkilidir? Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan imaj, sınav sonrası duruma ilişkin atıflar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir.
alanya çocuk psikolog
Sınav kaygısının belirtileri nelerdir?Huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları vs. bedensel yakınmalar, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, kendine güvende azalma, yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir.

Sınav kaygısı yaşandığı nasıl anlaşılır?
Öğrencinin başarısında belirgin bir düşüş gözlenir. Ders çalışmayı erteleme, sınav ve hazırlığı hakkında konuşmayı reddetme vardır. Soru sorulmasından rahatsız olurlar. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, Fiziksel yakınmalarda dikkat çeken bir artış (karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, uyku düzensizliği, iştahsızlık ya da tersine aşırı yeme, genel mutsuz bir ruh hali vb.), çok çalışılmasına karşın performans düşüklüğü kaygının varlığını gösterir.
Sınav Kaygısının etkileri nelerdir?Öğrenilenleri aktaramama, okuduğunu anlamama, düşünceleri organize etmede zorluk, dikkatte azalma, sınavın içeriğine değil kendisine odaklanma, zihinsel becerilerde zayıflama , enerji azlığı, fiziksel rahatsızlıklar sınav kaygısının başlıca etkileridir. Sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Öğrenciyi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez hale getirir…
Sınav Kaygısı neden oluşur?Gerçekçi olmayan düşünce biçimlerine sahip olmak kaygını oluşmasında en önemli süreçlerdir. Bunaltıya eğilimli kişilik yapısı (mükemmeliyetçi, rekabetçi) olanlarda daha sık görülür. Sosyal çevrenin beklentileri ve baskısı da önemli bir etkendir.
Sınav kaygısının oluşmasında etkisi olan olumsuz otomatik düşünceler nelerdir?“Sınava hazır değilim”, “Bu bilgiler çok gereksiz ve saçma. Nerede ve ne zaman kullanacağım ki?” “Sınavlar niye yapılıyor , ne gerek var?” “Bu bilgiler gelecekte benim işime yaramaz” Sınava hazırlanmak için gerekli zamanım yok ki!”“Bu konuları anlayamıyorum , aptal olmalıyım” “Ben zaten bu konuları anlamıyorum” “Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım” “sınav kötü geçecek” “Çok fazla konu var , hangi birine hazırlanayım?” sıklıkla gözlene olumsuz otomatik düşüncelerdir.
Alternatif düşünceler nelerdir?Yapmam gereken nedir?” “Yapabildiğimin en iyisini yapabilirim?” “Olabilecek en kötü şey ne”“Dünyanın sonu değil, telafisi var” Bunda başarısız olmam her zaman olacağım anlamına gelmez” “Yeterli zamanımın olmadığı doğru , ancak olan zamanımı en etkili şekilde nasıl kullanabilirim? “Tüm kaynakları çalışamasam bile , önemli bölümlere öncelik vererek sınava hazırlanabilirim, hiç olmazsa bu bölümlerden puan kazanırım” “Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez. Daha fazla çalışmam gerektiği anlamına gelir” “zamanı kendi yararıma kullanmak benim elimde" kaygıyla başa çıkmak için geliştirilebilecek alternatif düşüncelerdir.
Sınav kaygısıyla başa çıkma yolları nelerdir?Düşünce ve inançları sorgulamak (gerçekçi olmayan düşünme alışkanlıklarını farklı bir gözle yeniden değerlendirmek, Nefes alma egzersizleri, Gevşeme egzersizleri, Kaygıyı bastırmaya değil, onu kabul etmeye ve tanımaya çalışmak, Düşünceleri durdurma tekniği, Dikkatini başka noktalara odaklama tekniği kullanılabilecek başa çıkma yollarıdır. Bunun dışında düşünceleri durdurma, Dikkatini başka noktalara odaklama
 Hangi inançların değişmesi amaçlanır?“Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka yol yoktur, Mutlaka kazanmalıyım, kazanmazsam kimsenin yüzüne bakamam, Sınav benim kim olduğumu gösterir, yetersizim, hiçbir şey yapamayacağım” değişmesi amaçlanan başlıca inançlardır.
 Öncelikle sınava yoğunlaşmayı ve sorulara odaklanmayı sağlayan, düşünceleri organize etmede, dikkati toplamada yardımcı olan, olumsuz düşünmeyi ve telaşa kapılmayı engelleyen, kontrol duygusunu geliştirerek başarıya yardım eder, gerçek performansı sergilemede önemli rol oynayan bir yaklaşımdır.
alanya çocuk psikolog
Anksiyete yönetimi nedir?
 Sınav öncesi neler yapılmalıdır?Çalışma alışkanlıklarını ve sınava ilişkin tutumları gözden geçirerek yeni bir zihinsel yapılanma yaratmaya çalışmak gerekir. Zamanı iyi kullanılmalıdır. Beslenme ve uykuya dikkat edilmelidir. Sınava yönelik çalışmaları son güne/geceye bırakmamak önemlidir. uygun yöntemlerle kaygının azaltılmasını sağlamak gerekir.
 Sınav esnasında neler yapılabilir?Olumsuz otomatik düşüncelere karşı alternatif açıklamalar getirme, kontrolün kendisinde olduğunu hatırlatma, Yanıtlayabileceği sorulardan başlama, kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanma (hızlı gevşeme, dikkat artırma teknikleri, kontrollü nefes alıştırması) sınav esnasında yapılabilecek bazı çalışmalardır.
Sınav sonrasında neler yapılabilir?Kendini ödüllendirme, Keyif veren etkinlikler, eksikler üzerine düşünme ve geleceğe yönelik yani planlama yapılabilecek aktivitelerdir.
Sınav kaygısı ve aile ilişkisi nasıldır?Aile için sınavın ne anlam ifade ettiği, sınava yönelik tutum ve yaklaşımları önemlidir. Sıklıkla aileler kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Çocuktan yüksek beklentilerinin olması, ayrıntılarla aşırı uğraş sergilemeleri ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri oldukça önemlidir.
Ailelere neler önerilmelidir?Aileler sınırlarının farkında olmalıdırlar. Güven ve sorumluluk vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdır. Sınava ilişkin konuşmalarda özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Duygu ve düşünce paylaşımı, empati önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici davranma önerilmekteidr. Çocuklar koşulsuz sevilmelidir. Aile bireyleri uygun rol modeli olmalı, uygun aile ortamı sağlamalı ve uygun problem çözme davranışları geliştirilmelidir.
Aileye yönelik girişimler nelerdir?Ailenin bakış açısında değişim yaratmak ve beklenti düzeyini gerçekçi sınırlara indirmek temel girişimleri oluşturur.
Psikiyatrik destek ne zaman gereklidir?Bir ruhsal bozukluk ortaya çıkmışsa (depresyon, anksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu. vs. Ruhsal belirtilerden dolay işlevselliğinin bozulması, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozukluklarının görülmesi psikiyatrik destek gerektiğinin başlıca göstergeleridir.
Unutulmamalıdır ki;
Cesaret; umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir
Rollo May
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu

http://www.psikiyatri.org.tr/pagepublic.aspx?menu=42 adresinde alınmıştır.
alanya çocuk psikolog

9 Mart 2016 Çarşamba

GECİKMİŞ KONUŞMA


alanya çocuk psikolog

Gecikmiş Konuşma


Herhangi bir nedene ya da rahatsızlığa bağlı olmadan dil alanında yaşanan gecikmedir. Bazen bu durum çocuğun gelişimsel gecikmeden ya da problemden kaynaklı olabilir. Çocuğunuz yaşıtları ile aynı gelişimi gösterir ama dili kullanmakta ve kendini ifade etmekte sıkıntı yaşar. Çocuk 3 3,5 yaşından sonra gecikmiş konuşma tanısı kapsamına girmektedir. 


KEKEMELİK


Kekemelik
alanya psikolog


Kekemelik (Akıcı Konuşma Bozukluğu) tüm dünyada, kültürlerde ve sosyoekonomik gruplarda görülmektedir.  Kekemeliğin ortak özelliği, bazı durumlarda ortaya çıkması bazı durumlarda ise ortadan kaybolmasıdır.  Eğer çocuğunuz kekelemeye 3 ya da 3,5 yaşında başlamış ve bu durum 6 aydan daha uzun bir süredir devam ediyorsa geç kalmadan bir uzmana danışmanız gerekmektedir.

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ


alanya psikolog
Özgüven Sorunları

Özgüven çocuklarımızın pek çok alandaki problemlerini etkilemektedir. Özgüven sorunları içerisinde korku, kaygı, eylemsizlik gibi durumlar barındırır. Bu da beraberinde çocuğun, sosyal  ve okul yaşamında gelecekte de onu etkileyecek sorunları getirir.
 Yaygın gelişimsel bozukluklar

Genel özellikleriyle, sosyalleşme ve iletişimin gelişiminde yaşanan gecikmeyi kapsayan bozukluklardır. En bilinenleri arasında otizm, asperger sendromu vardır. Belirtiler tipik olarak yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkar.

TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI

alanya psikolog, alanya çocuk psikolog


Teknoloji Bağımlılığı


Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte  çocukların teknolojik araçlarla geçirdiği zaman gün geçtikçe artmaktadır. Çocuklar telefon, tablet, televizyon gibi gereçlerle saatlerini harcamaktadırlar. Bu durum sosyal iletişim, ders çalışmada isteksizlik gibi problemlere yol açabilmektedir. 

DİSLEKSİ NEDİR?

alanya çocuk psikolog


Disleksi Nedir?

Uzm.Psk.Aslı YÖNET | asli@mentisdanismanlik.com.tr 


Diskeksi okuma ve yazma becerisini öğrenmede zorlanma durumudur. Genellikle aileden gelmekle birlikte kelimeleri söylemekte, okumakta ve yazmakta zorlanma, sonuçları olarak görülür.

Dislekside tespit edilenler:

·         Okuma ve yazma becerisini etkilemesi
·         Özellikle ses olarak çıkartılması zor olan fonemlerin okumasında zorlanma
·         İsimleri hatırlamada zorlanma
·         Yaşanılan bazı güçlükler şunlarla birlikte gerçekleşebilir, örneğin; matematik  veya koordinasyonda (her zaman değil)

Herkes disleksiyi aynı yollarla mı deneyimler?

Disleksi herkeste aynı şekilde görülmez. Evde, işte veya okuldaki ortamın durumuna ve desteğine göre zorluklar ve güçlükler görülebilir ve buna bağlı olarak disleksi bazen ağır veya hafif şekilde olabilir.
Disleksisi olan kişiler görsel ve yaratıcı alanlarda zorlanırlar. Disleksi zekayla ilgili bir durum olmamakla birlikte görmedeki zorlanmanın sonucu da değildir.
Birçok insan disleksinin etkileriyle nasıl başa çıkabileceğini öğrenmeye çalışır ancak belki de bu şekilde başa çıkma stratejileri ararken bu yeni durumların getirdiği stres de durumu etkiliyor olabilir.
Disleksi her zaman olmasa da bazen  Dispraksi (hareket planlama bozukluğu), diskalkuli (matematik becerilerinin kazanılmasında güçlük) veya dikkat eksikliği bozukluğunu beraberinde getirebilir.

Disleksinin sebepleri?

Disleksinin aileden geldiğine dair güçlü kanıtlar vardır. Eğer ailede disleksi olan biri varsa diğer aile üyelerinde de olma olasılığı oldukça yüksektir.
Genetik en önemli sebeplerinden biri olsa da genel resme bakınca birçok şeyin de disleksiye sebep olduğunu söyleyebiliriz. Disleksi riskini arttıran veya azaltan genler vardır fakat öğrenmenin veya diğer genlerle birlikte bir çok başka sebebin etkilediği de bir gerçektir.

Disleksiye en iyi yaklaşım nedir?

Her disleksi doğru destek ve yardımla başarıya ulaşması mümkündür. Yerinde destekle, zorlukları aşmak için doğru stretejileri izleyerek disleksisi olan kişininin başarı için önünde bir engel kalmamış olur.


Disleksi okullar tarafından biliniyor ya da tanınıyor mu ?

Disleksi konusunda yol katedilmesine karşın, disleksisi olan çocuklar genellikle ‘tembel’ , ‘yavaş’ veya  ‘kalın kafalı’ olarak tanımlanır. Bu durum da ailelerin veli toplantılarında beklentilerini karşılamayan bir sonuçtur.

Disleksinin Belirtileri Nelerdir?

Çocuk erken yaşlarda disleksi belirtisi gösterebilir, 3-4 yaşlarında belirtilerini gösterse de 6 7 yaşına kadar tanıyı genellikle alamaz.  Aşağıda farklı yaş gruplarının belirtileri yer almaktadır.

7-11 yaşları arası disleksi belirtileri

alanya çocuk psikolog
Bazı yönleriyle parlak bir çocuk olsa da diğer çocuklara göre beklenmedik zorluklar çıkarma.
Aile bireyleriyle aynı zorluklara sahip olma.
Arka arkaya sıralı yönergeleri almakta zorlanma.
Haftanın günleri ya da alfabe gibi sıralı şeyleri öğrenmekte zorlanma.
Yavaş bir şekilde okurlar veya beklenmedik okuma hataları yapma.
Okurken genellikle satırı takip etmede zorlanma ve alt satıra geçerken atlama yapma.
Okuduklarını hatırlamada zorlanma.
Harfleri ve sayıları yanlış şekilde yerleştirme, örneğin ‘15’ – ‘51’ veya  ‘yar’- ‘ray’ gibi.
Doğru kalem tutamama, el yazısı öğrenmede zorlanma ve kötü yazı yazma davranışları gösterme.
Kelimeleri olduğundan farklı şekilde okuma.
Konsantrasyonda zayıflık.
Zihinsel aritmetikte ve onunla ilgili, örneğin çarpım tablosu öğrenirken güçlük çekme.
Matematiği ve terminolojisini anlarken güçlük yaşama. Örneğin;  ne zaman toplama, çıkarma ya da çarpma yapılabileceğini bilememe gibi.
Zamanları öğrenmede zorlanma. (hem saat hem de dilbilgisi)
Sağ ve solu karıştırma.
Sözel olarak sorulara cevap verebilirken, bunu yazılı olarak yaparken zorlanma.
Şarkı ve tekerleme öğrenirken zorlanma,
Yazım kurallarını ve kelimelerin dizin sırasını öğrenmekte zorlanma.
Çabuk sinirlenme, durduk yere stres altındayken fazla kırılganlık gösterme veya düşük özgüvene sahip olma.
Tahtadan bir şey geçirirken zorlanma.
Ev ödevlerinin zamanında yapılması için desteğe ihtiyacının olması.
Okuldan sonra oldukça yorgun olma.

Disleksinin 12 yaş ve sonrası belirtileri

Not almada, mektup, kompozisyon  veya rapor yazarken planlama ve yazmada zorlanma.
Yeni bir şey öğrenirken ve okurken zorlanma.
Çalışma düzeninde ve kalitesinde verimsizlik.
Sınav sırasında hataları geriye dönüp düzeltmede zorlanma.
Sınavı yaparken anlamada ve sorular arasında bağ kurmada zorlanma.
Çabalarını performansına ya da sonuçların değişimi için kullanmama.
Aileden ya da etrafındaki kişilerin ismini ve sıklıkla kullanılan bilgileri unutma.
Kimlik numarası ya da telefon numaralarını hatırlamakta zorlanma.
Randevu günlerini ve zamanlarını hatırlamakta zorlanma.
Günlük hayatın organizasyonu ve düzeninde zorlanma. ( parasal, ev işleri, okula yanlış kitapla gitme, randevuları unutma)
Form veya çek gibi şeyleri doldururken zorlanma.
Sadece gerektiğinde okuma yapma  zevk için okumama.
İşten kaçınmak için taktik geliştirme,  terfi konusunda ve mesleki kalite konusunda endişe yaşama.
Bir şeyi yaparken baskı altınayken daha fazla zorlanma.

















5 Mart 2016 Cumartesi

DİSLEKSİ NEDİR?

Disleksi Nedir?

Uzm.Psk.Aslı YÖNET | asli@mentisdanismanlik.com.tr

çocuk psikolog
Diskeksi okuma ve yazma becerisini öğrenmede zorlanma durumudur. Genellikle aileden gelmekle birlikte kelimeleri söylemekte, okumakta ve yazmakta zorlanma, sonuçları olarak görülür.

Dislekside tespit edilenler:

·         Okuma ve yazma becerisini etkilemesi
·         Özellikle ses olarak çıkartılması zor olan fonemlerin okumasında zorlanma
·         İsimleri hatırlamada zorlanma
·         Yaşanılan bazı güçlükler şunlarla birlikte gerçekleşebilir, örneğin; matematik  veya koordinasyonda (her zaman değil)

Herkes disleksiyi aynı yollarla mı deneyimler?

Disleksi herkeste aynı şekilde görülmez. Evde, işte veya okuldaki ortamın durumuna ve desteğine göre zorluklar ve güçlükler görülebilir ve buna bağlı olarak disleksi bazen ağır veya hafif şekilde olabilir.
Disleksisi olan kişiler görsel ve yaratıcı alanlarda zorlanırlar. Disleksi zekayla ilgili bir durum olmamakla birlikte görmedeki zorlanmanın sonucu da değildir.
Birçok insan disleksinin etkileriyle nasıl başa çıkabileceğini öğrenmeye çalışır ancak belki de bu şekilde başa çıkma stratejileri ararken bu yeni durumların getirdiği stres de durumu etkiliyor olabilir.
Disleksi her zaman olmasa da bazen  Dispraksi (hareket planlama bozukluğu), diskalkuli (matematik becerilerinin kazanılmasında güçlük) veya dikkat eksikliği bozukluğunu beraberinde getirebilir.

Disleksinin sebepleri?

Disleksinin aileden geldiğine dair güçlü kanıtlar vardır. Eğer ailede disleksi olan biri varsa diğer aile üyelerinde de olma olasılığı oldukça yüksektir.
Genetik en önemli sebeplerinden biri olsa da genel resme bakınca birçok şeyin de disleksiye sebep olduğunu söyleyebiliriz. Disleksi riskini arttıran veya azaltan genler vardır fakat öğrenmenin veya diğer genlerle birlikte bir çok başka sebebin etkilediği de bir gerçektir.

Disleksiye en iyi yaklaşım nedir?

Her disleksi doğru destek ve yardımla başarıya ulaşması mümkündür. Yerinde destekle, zorlukları aşmak için doğru stretejileri izleyerek disleksisi olan kişininin başarı için önünde bir engel kalmamış olur.

Disleksi okullar tarafından biliniyor ya da tanınıyor mu ?

Disleksi konusunda yol katedilmesine karşın, disleksisi olan çocuklar genellikle ‘tembel’ , ‘yavaş’ veya  ‘kalın kafalı’ olarak tanımlanır. Bu durum da ailelerin veli toplantılarında beklentilerini karşılamayan bir sonuçtur.

Disleksinin Belirtileri Nelerdir?

Çocuk erken yaşlarda disleksi belirtisi gösterebilir, 3-4 yaşlarında belirtilerini gösterse de 6 7 yaşına kadar tanıyı genellikle alamaz.  Aşağıda farklı yaş gruplarının belirtileri yer almaktadır.

7-11 yaşları arası disleksi belirtileri

Bazı yönleriyle parlak bir çocuk olsa da diğer çocuklara göre beklenmedik zorluklar çıkarma.
Aile bireyleriyle aynı zorluklara sahip olma.
Arka arkaya sıralı yönergeleri almakta zorlanma.
Haftanın günleri ya da alfabe gibi sıralı şeyleri öğrenmekte zorlanma.
Yavaş bir şekilde okurlar veya beklenmedik okuma hataları yapma.
Okurken genellikle satırı takip etmede zorlanma ve alt satıra geçerken atlama yapma.
Okuduklarını hatırlamada zorlanma.
Harfleri ve sayıları yanlış şekilde yerleştirme, örneğin ‘15’ – ‘51’ veya  ‘yar’- ‘ray’ gibi.
Doğru kalem tutamama, el yazısı öğrenmede zorlanma ve kötü yazı yazma davranışları gösterme.
Kelimeleri olduğundan farklı şekilde okuma.
Konsantrasyonda zayıflık.
Zihinsel aritmetikte ve onunla ilgili, örneğin çarpım tablosu öğrenirken güçlük çekme.
Matematiği ve terminolojisini anlarken güçlük yaşama. Örneğin;  ne zaman toplama, çıkarma ya da çarpma yapılabileceğini bilememe gibi.
Zamanları öğrenmede zorlanma. (hem saat hem de dilbilgisi)
Sağ ve solu karıştırma.
Sözel olarak sorulara cevap verebilirken, bunu yazılı olarak yaparken zorlanma.
Şarkı ve tekerleme öğrenirken zorlanma,
Yazım kurallarını ve kelimelerin dizin sırasını öğrenmekte zorlanma.
Çabuk sinirlenme, durduk yere stres altındayken fazla kırılganlık gösterme veya düşük özgüvene sahip olma.
Tahtadan bir şey geçirirken zorlanma.
Ev ödevlerinin zamanında yapılması için desteğe ihtiyacının olması.
Okuldan sonra oldukça yorgun olma.

Disleksinin 12 yaş ve sonrası belirtileri

Not almada, mektup, kompozisyon  veya rapor yazarken planlama ve yazmada zorlanma.
Yeni bir şey öğrenirken ve okurken zorlanma.
Çalışma düzeninde ve kalitesinde verimsizlik.
Sınav sırasında hataları geriye dönüp düzeltmede zorlanma.
Sınavı yaparken anlamada ve sorular arasında bağ kurmada zorlanma.
Çabalarını performansına ya da sonuçların değişimi için kullanmama.
Aileden ya da etrafındaki kişilerin ismini ve sıklıkla kullanılan bilgileri unutma.
Kimlik numarası ya da telefon numaralarını hatırlamakta zorlanma.
Randevu günlerini ve zamanlarını hatırlamakta zorlanma.
Günlük hayatın organizasyonu ve düzeninde zorlanma. ( parasal, ev işleri, okula yanlış kitapla gitme, randevuları unutma)
Form veya çek gibi şeyleri doldururken zorlanma.
Sadece gerektiğinde okuma yapma  zevk için okumama.
İşten kaçınmak için taktik geliştirme,  terfi konusunda ve mesleki kalite konusunda endişe yaşama.

Bir şeyi yaparken baskı altınayken daha fazla zorlanma.

4 Mart 2016 Cuma

Emzirme ve Psikoloji

Emzirme ve Psikoloji


Anne sütü bebeğin büyüme ve gelişmesi için en ideal gıdadır. Anne ve çocuğun aralarında bulunan bağ, aralarındaki erken bir temasla çoğaltılabilir. İlk birkaç saatteki olaylar ve doğumdan sonraki günler, özellikle önemlidir. Erken anne-çocuk ilişkisinin, artan oranda emzirme, enfeksiyonlarda azalma ve büyümede ilerlemelerle birlikte gittiği gösterilmiştir.
Annenin bebeğine kendi ürettiği sütü sevgiyle vermesi sonucu bebekteki pisişik ilişki kuvvetlenmekte ve daha olumlu bir anne-bebek etkileşimi doğmaktadır. Anne sütü ile beslenen çocukların çevreye daha uyumlu oldukları, olumlu davranışlar geliştirdikleri, daha erken aylarda yürüdükleri ve zeka düzeylerinin yüksek olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bebeği, kendi sütü ile beslemenin, anne için de ruhsal yönden rahatlatıcı bir etkisi vardır. Çocuğun beden gelişimi için vitamin ve protein ne kadar gerekli ise, bedensel, zihinsel ve duygusal gelişimi için de anne sevgisi o kadar gereklidir.
Anne bebeğini emzirirken “göz teması’ ve ‘ten teması’ olmak üzere 2 şekilde bağ kurar.
a) Göz Teması: Anne emzirme süresince bebeği ile göz temasını koparmamalıdır. Sadece onunla ilgilendiğini belli etmeli, yumuşak bir ses tonu ile konuşmalıdır.
b) Ten Teması: İlk defa gördüğümüz şeyleri keşfetmek için gözümüzle taradıktan sonra daha iyi tanımak için yapacağımız ilk şey dokunmak olacaktır. Bebek, annenin canından ne kadar bir parça olsa dahi birbirlerini henüz tanımaya başladıklarını unutmamak gerekir. Duygusal olarak da dokunmak aynı şekilde önemlidir. Son olarak özellikle vurgulanması gereken bağlanma temasının asıl kilometre taşı, annenin bebeğini emzirirken sevgi, güven ve huzuru bu kanal aracılığı ile iletmesidir.

Anneler İçin Öneriler

Emzirme dönemini etkileyen durumlar arasında anneye ait faktörler de yer almaktadır. Emzirme sorunu olan annenin öncellikle özgüvene ihtiyacı vardır. Bu sebeple bu konuda anneye yardımcı olunmalı ve annenin emzirme konusundaki çabaları övülerek, desteklenmelidir.
Anne, emzirme sürecinde bazı sorunlarla karşılaşabilir. Bunlar annenin demografik özellikleri (yaşı, eğitimi, sosyokültürel, sosyoekonomik düzeyi, kentsel veya kırsal alanda yaşam), parite, annelik rolüne hazır olma durumu, bebek beslenmesi konusunda bilgi düzeyi, madde kullanımı (sigara alkol vb), ilaç kullanımı, hastalık durumu, tekrar hamile kalması, emzirme konusunda desteklenme durumu, laktasyon patolojileri (agalaksi, hipogalaksi, let-down refleksinin yetersizliği) meme başı enfeksiyonları, meme başı çatlakları, memede dolgunluk ve anomalilerdir.
Bu tarz komplikasyonlar emzirme döneminde anneleri irite etmekte, emzirmekten kaçınma, emzirmekten vazgeçme ya da ara verme gibi eylemlerle de sonlanabilmektedir. Bu dönemde hassasiyet derecesi artan ve emzirme eyleminden kaçınan anne adaylarına emzirmenin yalnız bebeğe değil, anneye de bir çok faydasının olduğu ve anne sütünün postpartum kanamasını önlemekte olduğu bilgileri verilerek, annenin kaygı düzeyi azaltılmalı ve anneye destek olunarak duygu durumu yüksek tutulmalıdır.

Başarılı Emzirme İçin 10 Adım

Başarılı bir emzirme için doğum kliniklerinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve UNICEF tarafından önerilen ‘10 adım’ uygulamasına dikkat edilmelidir.
1. Bütün sağlık çalışanlarının rahatlıkla görebileceği yerlere yazılı bir emzirme politikası asılmalıdır.
2. Bu politikayı öğrenmeleri için bütün sağlık personelinin eğitim görmeleri sağlanmalıdır.
3. Bütün hamile kadınlar emzirmenin yararları ve emzirme yöntemleri konusunda bilgilendirilmelidir.
4. Doğumu takiben ilk yarım saat içinde emzirmeye başlamaları için, annelere yardımcı olunmalıdır.
5. Annelere nasıl emzireceklerini ve bebeklerinden ayrı kalmaları durumunda laktasyonu nasıl devam ettirecekleri gösterilmelidir.
6. Tıbbi olarak gerekli olmadıkça yenidoğan bebeklere anne sütü dışında başka sıvı veya gıdalar verilmemelidir.
7. Günün 24 saati anne ile bebeğin aynı odada kalmasını (rooming-in) sağlayacak bir uygulama benimsenmelidir.
8. Bebeğin her isteyişinde emzirilmesi teşvik edilmelidir.
9. Emzirilen bebeklere biberon, yalancı meme veya emzik türünden bir şey verilmemelidir.
10. Anne sütü destek grupları oluşturulmalı ve anneler hastaneden taburcu edilirken bu gruplara katılmaları için yönlendirme yapılmalıdır.

http://www.medicalpsikoloji.com/annelik-ve-psikoloji/emzirme-ve-psikoloji/ adresinden alınmıştır.

Hamilelik ve Babalar

Hamilelik ve Babalar

psikoloji
Eşleri bebek bakımına dahil etmenin en önemli başlangıç noktası; eşlerin her ikisinin de çocuk sahibi olmaya birlikte karar vermeleri, hamilelik döneminde bebeğin gelişimini birlikte takip etmeleri, doğum ve sonrası için planların paylaşılmasıdır. Bu dönem, eşlerin bebek bakımına dahil edilmesi için hazırlık süreci olarak değerlendirilebilir.
Annelerin kendi ihtiyaçlarını belirlemeleri ve bu ihtiyaçları uygun şekilde dile getirmeleri de bebek bakımına eşleri dahil etmek için önemli bir noktadır. Bebek bakımı, toplumsal kurallar çerçevesinde her ne kadar sadece anneye yüklenen bir sorumluluk olsa da, ekonomik ve eğitim şartlarıyla kadının bu rolü değişmiştir. Ancak bazen annenin bulunduğu çevrenin ve eşin beklentileri bebek bakımının tek sorumlusunun kadın olduğu yönündedir ki; anne de bir süre sonra bu düşünceyle hareket etmeye başlayarak, çocuk bakımı konusunda tüm sorumluluğu kendisinde hisseder ve kendi ihtiyaçlarını göz ardı ederek davranabilir ve sonunda da büyük ihtimalle tükenmişlik hisseder. Bu nedenle annenin belirlediği ihtiyaçları konusunda eşinden yardım istemesi önemlidir.
Annenin kendince belirlediği ihtiyaçları dile getirirken karşı tarafı suçlayıcı bir üslup kullanması tartışmalara yol açar. Bu tavır yerine, kadının içinde bulunduğu durumu ve bu durum karşısında hissettiklerini ve nasıl olmasını istediğini karşı tarafı suçlamadan iletmesi gerekir. Aksi takdirde suçlanan kişi kendisini savunmaya geçerek suçlayıcı olacak ya da sadece tartışma çıkmaması için gönülsüzce eşlik etmeye çalışacaktır.

Ortak Sorumluluklar

Anne ve babanın bebeğin ilk günlerinden itibaren ortak paylaşım içerisinde, bebeğe eşit mesafede duruyor duygusunu hissettirmeleri, ailelerdeki iletişim ağını güçlendirecektir. Baba, sadece anneyi rahatlatan kişi değil, bebeğin her türlü gelişiminde aktif olarak yer alan kişidir. Alt değiştirmek, beslenmesine, uykuya geçişine yardım etmek, anne kadar babanın da sorumlulukları arasında olabilir. Önemli olan babanın bu sürecin içinde, gönüllü ve aktif bir şekilde yer almasıdır. Bu nedenle eşlerin çocukların bakımları konusunda nasıl yardımcı olmak istedikleri de göz ardı edilmemeli, yapmayı istemedikleri bakımlar konusunda zorlanmamalıdır. Bunun yerine anne en çok ihtiyaç duyduğu bakım konularını belirleyerek eşinin bu konulardan hangisinde ona yardımcı olabileceği konusunda seçim yapmasına fırsat vermelidir. Sonuçta geçirilen zaman, bebeğin bakımına katkı sağlamanın yanında ilişkinin önemli bir parçası olmak için uğraşmak anlamını taşır ki gönülsüz yapılan yardımlar hedeflerine ulaşmayacaktır. Gelen bebek dışında bir kardeş söz konusu ise annenin üzerindeki yük daha fazla olacaktır. Bu yüzden baba diğer çocuğun sorumluluğunu daha çok üstlenebilir. Roller değişmeli olarak paylaşılabilir. Gece uyanmalarında nöbetler sıra ile tutulabilir. Bebekle baba bir süre baş başa kalabilir.
http://www.medicalpsikoloji.com/annelik-ve-psikoloji/emzirme-ve-psikoloji/ adresinden alınmıştır.

İnatçı Çocuk Psikolojisi

İnatçı Çocuk Psikolojisi

psikoloji
Çocuk yetiştirmek bir sanattır. Çocuklar doğuştan şaheser olmuyorlar. Bir heykeltıraşın harcı nasıl şekillendirdiği elbette ki zaman, emek ve detaylarda gizlidir. Kabataslak zaman harcamadan yapılan bir heykel de, çok detaylı her şeyi katmaya çalıştığı bir heykel de bir şeye benzemeyebilir. Çocuklarımız da bizim harcımız ve hamurumuz; nasıl şekil vereceğimiz bizim elimizde. Bu, bütün zamanımızı ona vererek de, her istediğini yaparak da olmaz. Çocuklar da doğuştan inatçı olmazlar. Birçok anne babanın en büyük hatası, problemi çocuklarda görmeleri, kendilerine dönememeleridir. İnatçı çocuklar, laf dinlemez, şımarık hareketlerle ya da devamlı ağlayarak çevresindekileri usandırabilirler. Ancak bu kabus neden başlar, niye çocuklar her şeye ters cevap vermeye ve inatlaşmaya başlarlar? Her çocuk acaba uygun davranılsa da inatçı olabilir mi? Tüm bu soruların cevabını bilmek ne kadar önemli?

Bağırmak Hırçınlaştırır!

Çocuklar, 2.5 yaşlarından itibaren yavaş yavaş bağımsızlaşmaya ve kendi başlarına bir şeyler yapabildiklerini anne babalarına göstermek isterler. Bu yüzden her sorulan ve söylenilene ‘hayır’ diye yanıt vermeye başlarlar. Eğer onların bu gelişim sürecini bilirsek, onlara nasıl davranacağımızı da iyi belirleyebiliriz. Yani onların sadece ‘çocuk’ olduğunu düşünürsek, çocukça yaklaşılmayı hak ettiklerini de biliriz. ‘Hayır’ diyen bir çocuğa yüksek sesle bağıran bir anne babadan, çocuk sadece istenilen yapılmadığında bağırılması gerektiğini öğrenebilir ve daha fazla hırçınlaşabilir. Çocuklarla devamlı bir rekabet halindeyiz. Bir yetişkin gibi davranmalarını, ‘sus’ dediğimizde susmalarını, ‘yapma’ dediğimizde yapmamaları gerektiğini de nereden çıkarıyoruz! Sanki futbol sahasındayız ve gol atmaya çalışıyoruz. Gol attıkça da süper çocuk yetiştireceğimizi sanıyoruz. Ya pervasızca her dediğini yapıyor, istediklerini yapmadıklarında kötü çocuk olacakları gibi bir çarpıtma yapıyoruz. Ya da bağırıp çağırıp kural koymaktan öte geçemiyoruz. Onların çocuk olduklarını unutuyoruz. Sizce sizin her dediğiniz yapılsaydı daha fazlasını istemez miydiniz? Eşiniz devamlı hediye alsaydı da yıldönümünü unutsaydı hiç bir şey demeden durabilir miydiniz?

“Hayır” Derken Seçenek Sunun

Çocukların her istediğini yapmanız çocuğunuza bir şey kazandırmazken, üstelik çok şey kaybettirebilir. Memnuniyetsiz ve sorumsuz çocuklar yetiştirmiş oluruz. Bu özelliklerinden vazgeçmeleri ve ‘hayır’ demelerini engellemek içinse, onlara seçenekler sunabiliriz. Küçük bir soru: Israrla oyuncağı almak için tepinen, yemek yemeye direnen çocuğa ne desek de karşı karşıya gelmesek acaba? “Ya oyuncağı alırsın ya da lunaparka gidersin?” olabilir. ‘Ya yemeği yersin ya da iki gün boyunca bilgisayar oynamazsın. Hangisi?’ diye sorabiliriz. Üstelik çocuk hangisini seçerse seçsin bizim istediğimiz olacaktır.

Tutarsızlık Göstermeyin!

Ayrıca söylediğimiz şeylerin gerçekçi ve tutarlı olmasına dikkat etmeliyiz. Yani söylediysek mutlaka uygulamaya geçirmeliyiz. Aksi halde ne olacağını tahmin ediyor olmalısınız; hem yemeğini yemeyen hem de bilgisayarın başından kalkmayan biri! Onların yaptığı normal. İsteklerini yaptırmak için sonuna kadar tüm sınırları zorluyorlar, yaptırdıklarını fark ederlerse de artık dur durak bilmiyorlar. Çocuklarınızın hırçın olmasını istiyorsanız, onlara tutarsız davranabilirsiniz. Mesela ne söyleseniz yapmıyor mu? Hadi ona bir ceza verin; ‘bir daha seni parka götürmeyeceğim mi, yoksa bir daha çizgi film izlemek, bilgisayarda oyun oynamak yok’ diyerek mi vermek istersiniz? Bunları dersiniz ama mutlaka o çocuk o parka gider, o çizgi filmi izler. Peki artık sizi dinler mi? Maalesef bazen kızgınlıkla söylediğimiz şeylerin, verdiğimiz cezaların sonucunu unuturuz. Ancak çocuklarınız unutmaz, o tutarsızlığı yakaladılar mı bırakmaz.
Çocuğunuz her şeye hayır diyor, istediği yapılmadığında hırçınlaşıyor, kendini yerlere atıyorsa, siz de abartılı bir şekilde onu taklit edebilir, yerlere yatabilir, ağlama numarası yapabilirsiniz. Baktınız abartıyor, aldırmıyor ‘tamam ağlayabilirsin’ deyip çekilebilirsiniz. Özellikle küçük çocuklarda dikkatini dağıtıcı farklı şeylere yönlendirebilirsiniz. Örneğin; çocuğunuz inatla aynalı gardırobun içine saklanmak istiyor, cam sehpanın etrafında fır dönüyorsa, ‘aa bak burada kimse görmez seni’ deyip yatağın arkasını gösterebilirsiniz.
Her şeyden ziyade ara ara soruyor musunuz kendinize, ‘ben iyi örnek oluyor muyum’ diye? Ona yanlış yaptığında üzüldüğünüzü söylemeniz, onun ne hissettiğini sormanız oldukça önemli rol oynar ve empati kurmasını sağlar. Yani belki de bazen biz inatçı oluyoruzdur. Dışarı çıkmak için ısrar ederken, biz de çıkmasın diye ‘hayır’ deyip kestirip atıyoruzdur. Çocuğunuzun odanıza kapıyı vurmadan girmesini istemiyorsanız, siz de kapıyı vurarak girmeli, ona saygı duyduğunuzu, onun da hakları olabileceğini göstermelisiniz. Tüm bunların yanında, çocuğa istenmeyen şey çok iyi açıklanmış olmalı. Çocuk neden o davranışı yapmaması gerektiğini bilmeli, kendi dünyasına göre yorumlayabilmeli.

Başkasına Onu Şikayet Etmeyin!

Çocuklarınıza başkalarının yanında ya da birileri olmaksızın olumsuz yakıştırmalar yapmanız oldukça tehlikeli. “Çocuğum çok yaramaz ne desem boşa. Dışarı çıkma diyorum yok, ders çalış diyorum nafile. Öyle dağınık ki hareket etmesem kendimi kaybedeceğim” gibi cümleleri kullanmanız, çocukların da bu özellikleri kabul etmesini sağlar ve değişimi engeller. Anne baba tarafından duyulmadığını ve anlaşılmadığını hisseden her çocuk isteklerini duyurabilmek ve anlaşılmak için ya daha çok ağlar ya da farklı şekillerde saldırganlaşıp zarar vermek ister. Bir şekilde dikkat çekmek için her türlü yolu dener. Hiçbir şey için geç değil ama onlar için çoğu şey erken.

http://www.medicalpsikoloji.com/annelik-ve-psikoloji/emzirme-ve-psikoloji/ adresinden alınmıştır.

Çocuklarda Yaratıcılık

Çocuklarda Yaratıcılık

psikoloji
Yaratıcılık; yeni bir ürün ya da süreç ortaya çıkarmaktır. Çocukların gerçek hayattaki sınırları ve başarabileceklerini öğrenmesinin yolu hayal gücünden geçer. Hayal gücünü zenginleştirmek amacıyla yapılan etkinlikler, aynı zamanda onları duygusal ve zihinsel olarak da geliştirecektir. Yaratıcılık, anne ve bebeğin ilk dönem ilişkisinden ortaya çıkmaktadır. Bu özelliğin gelişmesinde anne-çocuk ilişkisi önemlidir. Ayrıca bebeklerin duyuları sayesinde çevrelerine karşı farkındalıkları da gelişir: ilk dönemlerde nesneleri ağızlarına götürerek onları tanımaya çalışırlar. Motor becerileri geliştikçe dokunma yoluyla nesneleri tanırlar. Yaratıcılığın gelişmesinde, duyuların uyarılması ve tüm duyuların birlikte kullanılması da etkilidir.

Hayal Eden Çocuk Duyarlı Olur

Çocuklar çevrelerinde gördüklerini taklit etme becerisine sahiptirler. Yaşları büyüdükçe ebeveynlerini, medyada gördüklerini, çevrelerinde olan olayları taklit etme yetenekleri gelişir. Bununla birlikte çocuğun kendi dünyası da oluşmaya başlar ve hayal gücü gelişir. 3-4 yaş dönemi gibi okul öncesi olan bir dönemde hikaye anlatma, resim yapma, dramatizasyon gibi etkinlikler çocuğun yaratıcılığını geliştirir.
Hayal gücünün geniş olması çocuğun dış dünyada olan bitene karşı daha duyarlı olmasına neden olur. Böylece çocuklar çevresindekilere karşı daha dikkatlidir; çevresinde gördüklerini rahatlıkla taklit edebilir. Yaratıcılığın gelişimi çocuğun güvenle kendini ifade edebileceği, merakını ortaya koyabileceği ortamlarda gelişir. Ucu açık sanat, müzik, hareket ve dans etkinlikleri yaratıcı ifadeyi besler. Yaratıcı gelişimi desteklemek için çocukların fikirlerini ifade edebilmelerine ve keşfetmelerine izin vermek gerekir. Yaratıcı etkinlikler çocuklar için oluşturulduğunda, çocuklar bundan haz duyarlar ve bu durum çocukların özgüvenlerini destekler. Çocukların zihninde ulaşmak istedikleri bir hedef belirli olmamış da olsa yalnızca keşfetmek ve yaratıcı etkinlikten zevk almak isteyebilirler.

Sınır Koymaya Dikkat!

Oyunları ve yaptığı etkinlikler sırasında ebeveynleri tarafından sık sık engellenen çocukların iç dünyasının zenginleşmesi beklenemez. Öte yandan hayal güçleri desteklenen çocukların yaratıcılığı da gelişecektir. Çocuklardaki yaratıcılık özellikle duygu ve düşüncelerini ifade edebilecekleri aktivitelere dahil olduklarında gelişmektedir. Duygu ve düşüncelerin rahat ifade edilebilmesi de duygusal olarak güven veren bir ortam da ortaya çıkar. Bu nedenle anne-babalara düşen bazı sorumluluklar bulunmaktadır:
1.  Resimli masal kitapları okuduğunuzda, resimlere bakarak hayal güçlerine göre kendi hikayelerini yaratmasına fırsat verebilirsiniz.
2. Bazı çocuklar yeni aldıkları oyuncaklarını kendileri keşfetmek isteyebilirler; çözemeyeceğini düşündüğünüz durumlarda ya da çocuğunuz yardım istediğinde ona bilgi verin.
3. Yapboz, blok gibi bazı oyunlarla çocuklar hayal güçlerine göre yeni nesneler yaratabilirler.
4. Resim yapmak da bu yaş çocuklarının hayal güçlerinin zenginleşmesine yardımcı olmaktadır. Çocuklar resim yaparken ebeveyn olarak ona sınırlamalar koymamanız, sürekli nasıl yapması gerektiğini söylememeniz, yaratıcılıklarının gelişmesi için oldukça önemlidir. Farklı renkler ve boyama şekilleri kullanmak da çocuğun yaratıcılığını destekler.
5. Örneğin; çocuğunuz resim yaparken yalnızca kağıdın bir kısmını kullanmak istiyorsa nasıl yapması gerektiği konusunda müdahale etmeyiniz. Yalnızca bu kadarını yapıyor olmasının onun için özel bir anlamı olabilir. Çocuğun kararına ve kendini ifade ediş biçimine saygı duymalısınız.
6. Çocuk tiyatroları da çocukların hayal gücünü destekleyen bir etkinliktir. Çocuklar yaşlarına uygun bir tiyatro oyununu seyrederlerken, kendilerinin benzer bir durumda ne söyleyeceklerini, nasıl davranacaklarını hayal etmeleri yaratıcılıklarını geliştirmektedir.
7.  Özellikle 3-4 yaş çocuklarında hamurla oynamak ve böylece hayalindeki nesneleri oluşturmak çocuğun eğlenirken yaratıcı beceriler kazanmasında da etkili olacaktır.
8. Resim yapmaları için onlara büyük resim kağıtları verin; yaptıkları resimleri anlatmaları konusunda onları teşvik edin.
9. 6 yaşından önce müzikle tanışmış olan, yaşına uygun müzik eğitimi alan çocukların yaratıcılıkları da olumlu yönde etkilenmektedir. Farklı müzik tonlarına maruz kalmış çocukların bu seslere daha çabuk uyum sağladığı ve bunları hafızasında daha rahat tuttuğu görülmektedir. Bu çocuklarda yaratıcı özellikler daha erken yaşta gelişmektedir.
10. 3-4 yaş çocuğunun yaşına uygun olan bazı nesneleri vererek onları oyuncak yerine kullanması da beklenebilir. Aynı zamanda bir oyuncağın başka özelliklerini de keşfetmesi veya başka bir oyuncak yerine kullanıyor olması da hayal gücü açısından önemlidir.
11. Bu dönemde çocuklara hazır oyuncaklar yerine yaratıcılıklarını harekete geçirebilecek, bloklar, legolar, yapboz gibi oyunlar sunulmalıdır. Çamur, boya tebeşir ve oyun hamurları, değişik boyut ve renkteki küplerle, su, kum ve boyalar yaratıcı oyun etkinliği oluşturmaktadır.
12. Çocuğunuzun karşısında aşması gereken bir sorun olduğunda bir sorunun birden fazla çözümü olabileceğini göstererek yaratıcılığının gelişmesini destekleyin.
13.  Olması gerektiği gibi olmasa da yaptığı etkinlikler ve bunlar sonucunda ortaya çıkardıkları karşısında eleştirel olmayın, yaptıklarına saygı duyun.
14. Çocuğunuzun yaşına uygun resim sergileri, müzeler gibi sosyal etkinliklere birlikte zaman ayırın. Bu yerlere gittiğinizde çocuğunuzun gördükleri karşısında yorum yapmasına ve soru sormasına fırsat verin
15.  Çocuklarınızı farklı insanlarla, bitkilerle, hayvanlarla karşı karşıya getirerek çevresindeki farklı nesnelere nasıl tepki verebileceğini gösterin.

http://www.medicalpsikoloji.com/annelik-ve-psikoloji/emzirme-ve-psikoloji/ adresinden alınmıştır.

2-3 Yaş Çocuk Psikolojisi

2-3 Yaş Çocuk Psikolojisi

psikoloji
2 – 3 yaş çocuğu; bağımsızlığı ilan etmiş, artık tuvalet eğitimini bitirmiş, farklı eğitimlere (kreş gibi) kendini açmıştır. Yemeğini kendi yiyebilmekte, basit kıyafetlerini kendi başına giyebilmekte ve çıkarabilmektedir. Öz-yönelim çok güçlüdür; yani sevdiği kişi ve nesneleri paylaşmak istemez. Ne kadar bağımsız davranmak istese de birinci derece yakınlarından ayrılmak istemez. Basit bir ergenlik sendromu gibidir. Kendi başına oyun oynamak ister, bir anlamda sadece oyuncaklara yöneliktir. Çevresindeki çocuklara çok kısa süre ilgi gösterir. Kişiler onun ilgi merkezi değildir ama yakınında olunması son derece önemlidir. Mutluluk ve haz duygularını yoğun bir şekilde belli eder. Bunun yanında öfke ve hırçınlıklarını da eksik etmez. İnatçıdırlar; her şeye karşı gelirler, durmadan dinlemeden “hayır” dedikleri gözlenir. Anne babalar bu zamana kadar disipline edebildikleri bu çocuklarla kendilerini baş edemez halde bulurlar. En bencil dönemleri bu zamanlardır ve kurallara uymak istemezler. Sevdikleri hep yanında olmalı, istekleri asla ertelenmemelidir. Yoksa büyük bir çatışma sizi bekliyor olabilir.
2-3 yaş dönemi; çocuklar için ayrı, anne babalar için ayrı bir kaygı odağı oluşturur. Bu çocuklar, 2-3 yaşlarına kadar yakın çevresinde anne, baba, anneanne, babaanne ve dede gibi kişileri görmektedir. Bu kişilere bağlılık kazanırken, diğer kişiler yabancı ve tehlikeli olarak algılamaktadır. Bu durum ben merkezci olmasını destekler, aynı zamanda da sosyalliğini engeller. Ebeveynleri tarafından sevgi gösterilen, doğru iletişim kurulan çocuklar, daha sakin ve bağımlı değil sadece bağlı olurlar. 2 yaşından sonra kreşe başlama durumu ya da daha fazla sosyalleşmesi için parka götürülen çocuk, sosyalleşmenin ilk adımlarını atmaya başlar. Bu dönemdeki çocuklarda en sık karşılaşılan sorun ise ayrılma kaygısı bozukluğudur. Dünyanın kendi etrafındaki sevdiği insanlardan oluştuğunu zanneden çocuk, dış dünyaya açılmakta oldukça zorlanır. Aile içinde çok seviliyor, bir dediği iki edilmiyor hele de herkes onun etrafında dönüyorsa; değmeyin keyfine! Neden o alışılmadık kurallarla dolu kreşe başlasın, sırasını alan çocukla oynamak zorunda kalsın ki! Yemekleri televizyon karşısında yemek varken, aynı saatte aynı yerde yemek de neyin nesi? Haklı gerekçelerle evden ve yakınlarından ayrılmak istemezler. Diğer ortam ve kişilere uyum sağlamakta zorlanırlar, devamlı ağlayabilirler.

Kucağa Al Sendromu

Evde her yeri kurcalayan, karıştıran, sanki bir motor takmış gibi koşturan çocuk; dışarı çıktı mı “anne beni kucağına al” diye mızmızlanmaya, ağlamaya başlar. Bütün şirinliğiyle, masumluğuyla size sarılmaktadır. Bu durum, çocuğun, dış dünyanın bir çok tehlikesinden, diğer kişilerden korunmaya çalışma çabasıdır. Anne kucağına aldığında, korunmuş olacaktır ve her türlü zorlukla anne başa çıkacaktır. Daha kapıdan çıkmadan bacağına sarılmaya başlayabilir. Buna “beni kucağına al sendromu” denir. Üstelik keyiflidir de! Kim istemez ki dış dünyanın tehlikelerinden korunmayı; hem de alışılmadık, karmaşık bir ortamda yanımızda sevdiğimiz biri varken. Bence kendilerince haklılar ve bunun keyfini sürmek için de ellerinden geleni yapmaktalar. Kendilerini yerlere atmak, en önemli taktiklerden biridir… Dikkat çekici bir şekilde bağırmak da oldukça etkileyicidir! Ama en güzeli, çekiştirerek anne babayı usandırmaktır ve çocuklar bu konuda oldukça başarılıdır.

Yanlış Zamanda Reddetmek Özgüveni Sarsar!

Çocuklar dışarıdayken ya da misafirlikteyken başkalaşır. Hiç olmadığı kadar hareketli olabilir ya da hiç görmemiş gibi ilgi bekleyebilir. Bu “benimle ilgilen” mesajının onların dilinde ifadesidir. Bazen annelerden şunu duyabiliyoruz; “Kaç kere çamaşır astım, çekti fırlattı. Hiç laf dinlemiyor. Bu üçüncü asışım” vs. Çocuk size bağırıyor, neden mesajı yanlış anlıyoruz? Çünkü önceliklerimiz farklı. Onların gözünden bakamıyoruz. Bu dönemdeki çocukların benmerkezciliği ve inatçılığı ne kadar ön planda olsa da; çocuklar dokunulmaya ve korunmaya ihtiyaç duyarlar. Bu çok doğal bir istektir ve her çocukta gözlenir. Çocuk kucağa alınmak istediğinde, çoğu zaman anne babaların bunu reddettiğini, yürümesi gerektiğini bazen de bağırdığını görürüz. Bu reddediş onları sakinleştirmez ya da bu isteklerinden vazgeçirmez. Bu istek doğalsa; yapılması da doğal ve önemlidir. Reddedilen çocuk; korkak, güvensiz olmaya, anne babadan devamlı ayrılma kaygısı taşımaya başlar. Kendini korunmasız ve değersiz hisseder. Kucağa alınan çocuk ise; kendini güvende ve değerli olarak görecektir. Annenin sıcaklığını hissederek ürkekliği azalacaktır. Ancak burada dikkate alınması gereken önemli nokta; çocuğun ihtiyaç duyarak anneyi istemesiyle, anne babayı kullanma ve istediklerini yaptırma çabasını ayırt etmektir. Her defasında kucağa alınmasından ziyade bazen dikkati dağıtılarak kucağa alma odağından uzaklaştırılabilir.

Anne Babalara Öneriler

Karşı konulmaz bir gerçek vardır ki; ne yapılırsa yapılsın bu dönemde bazı problemler karşımıza çıkacaktır. Önemli olan bunlarla nasıl başa çıkacağımızı bilmektir. Yanlış tutum ve davranışlarla eğer bu dönemi kötü atlatırsak, bu kez de davranış problemleriyle uğraşmak zorunda kalabiliriz. Alışveriş merkezinde, sokakta ya da arkadaşınızın evinde kucağınızdan inmek istemeyen çocuğunuzla önce bir anlaşma yapın: “Tamam alıyorum ama yorulunca dinlenmem gerekecek anlaştık mı? Çünkü artık büyüyorsun ve ağırlaşıyorsun. Belim ağrıyabilir ve hastalanabilirim” denilebilir. Bazen eline küçük bir poşet verilip, büyük bir görev yapıyormuş havası oluşturulabilir. Yine dikkat dağıtmak adına küçük koşuşturmacalar yapılabilir. Bunlar zaten tüm süreci dengeleyecektir. Bu şekilde çocuğun size istediklerini yaptırma baskısı da ortadan kalkmış olacaktır. Bağırmak, hayır demek hiç işe yaramayacaktır. Bazen oyaladıktan sonra her şeye hayır diyen çocuğunuza bence “yorulmuşsundur gel kucağıma” demeyi unutmayın.

http://www.medicalpsikoloji.com/annelik-ve-psikoloji/emzirme-ve-psikoloji/ adresinden alınmıştır.